Hiçbi’ şeyden çekmedi dünyada nasırdan çektiği kadar.
Hatta,
Çirkin yaratıldığından bile o kadar müteessir değildi.
Kundurası vurmadığı zamanlarda anmazdı ama Allah'ın adını.
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.
Mesele falan değildi öyle,
“To be or not to be” kendisi için.
Bir akşam uyudu,
Uyanmıyıverdi.
Aldılar, götürdüler,
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duysalar öldüğünü alacaklılar,
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince,
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
Tüfeği depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi.
Öyle bir rüzgâr ki,
Kendi gitti.
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı kahve ocağında,
El yazısıyla:
“Ölüm Allah’ın emri,
Ayrılık olmasaydı.”
Hatta,
Çirkin yaratıldığından bile o kadar müteessir değildi.
Kundurası vurmadığı zamanlarda anmazdı ama Allah'ın adını.
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.
Mesele falan değildi öyle,
“To be or not to be” kendisi için.
Bir akşam uyudu,
Uyanmıyıverdi.
Aldılar, götürdüler,
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duysalar öldüğünü alacaklılar,
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince,
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
Tüfeği depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi.
Öyle bir rüzgâr ki,
Kendi gitti.
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı kahve ocağında,
El yazısıyla:
“Ölüm Allah’ın emri,
Ayrılık olmasaydı.”