“Ve geldim demenin bir sessizliği varsa, öpüşelim demenin, sen hala gitmiyor musun demenin ya da ölmek istemenin bir sessizliği varsa,
Kelimeleri de vardır sessizliğin
Duruşun kelimeleri vardır;
Bakışın, uzanışın, gülüşün...
Ama yalnızlığın kelimeleri yoktur.
O, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir.”
07 Aralık 2017
“Nietzsche’nin son aşkı hafifliktir, her şeye biçtiği en yüksek ölçüdür. Hafifleten, şifa bulduran her şey iyidir: Gıdada, zihinde, havada, güneşte, kırlıkta, müzikte. İnsanın ayaklarını yerden kesen, hayatın boğuculuğunu ve karanlığını, gerçeğin çirkinliğini unutturmaya yardım eden neyse, emsalsiz lütuf gibidir.”
20 Kasım 2017
14 Kasım 2017
03 Kasım 2017
30 Ekim 2017
25 Ekim 2017
Yedi yaşındayken, gecenin karanlığında komşudan bir şey almaya yollarlar, geri dönerken bir anda yere düşer. Yere düşerken gördüğü son şey kanayan elidir. Kendine geldiğinde gözleri görmez olur. Meğer çiçek hastalığına tutulmuştur. Hayatı boyunca en net hatırlayacağı renk, kan kırmızısı olacaktır.
Babası oyalanması için Veysel’e bir saz alır. O günden sonra hem çalar, hem söyler. Dünya gözüyle göremediklerini gönül gözüyle görür. Nice türküsü dilden dile yayılır.
Dostlar beni hatırlasın, Güzelliğin on para etmez, Uzun ince bir yoldayım, Kara toprak, Benden selam söyleyin vefasız yare ve daha nice sayısız eser…
20 Ekim 2017
10 Ekim 2017
Ankara Garında bir serçeyim ben
Orda kaldı bedenim, uçamadım ben
Eğilme sen, indirme başını, dik tut
İnadına Emek, İnadına Barış
İnadına Özgürlük, İnadına Aşk
Sıhhiye Meydanında simitçiyim ben
Uyan eyy halkım, uyan eyy annem
Ferah tut yüreğini, ağlama babam
İnadına Emek, inadına Barış
İnadına Zafer, İnadına Aşk..
Orda kaldı bedenim, uçamadım ben
Eğilme sen, indirme başını, dik tut
İnadına Emek, İnadına Barış
İnadına Özgürlük, İnadına Aşk
Sıhhiye Meydanında simitçiyim ben
Uyan eyy halkım, uyan eyy annem
Ferah tut yüreğini, ağlama babam
İnadına Emek, inadına Barış
İnadına Zafer, İnadına Aşk..
09 Ekim 2017
“Halk gittikçe yoksullaşırken, zenginlerin daha da zenginleşmesinin mümkün olabilmesi için, halkı cehalet içinde bırakmak çok yerinde olur. Okumayı öğrenmeleri, düşünmeyi öğrenmeleri demektir. Şu halde onlara hiçbir şey öğretmezsiniz. Her şeyden önce okul yapmazsınız. Castro iktidara geldiğinde öğretmenlerin yarısı çalışacak okul olmadığından ücretsiz olarak süresiz izindeydiler. Derhal hepsi göreve çağrıldılar. Ama yine de sayılarını üç katına çıkarmak gerekti. Ve bu sayı bile yeterli olmadı. Kısacası, 1959’dan önce Kübalı’ların %45’i okuma yazma bilmiyordu. Küba’nın nüfusunun %45’i köylüydü; ve sanırım her iki oran da aynı insanları temsil ediyordu. Cehalet, yoksulluğun neticesi değildi, ülkenin efendileri halka yoksulluğu ve cehaleti birlikte sunuyorlardı.”
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

